Türk edebiyatında bireyin iç dünyasını anlatan, en iyi romanlardan biri olan İçimizdeki Şeytan

Cumhuriyet devrinin önde gelen muharrirlerinden olan, 1946’da Bulgaristan hududunda yanında bulunan Ali Ertekin tarafından başına odunla vurularak öldürülen Sabahattin Ali, edebiyatımıza pek çok eser kazandırdı. Ali, denilince aklımıza çabucak Kürk Mantolu Madonna gelir ancak; İçimizdeki Şeytan romanı da bir o kadar değerlidir.
Zira, İçimizdeki Şeytan bireyin iç dünyasını derinlemesine işleyen, kişinin ruhuna ayna tutan bir romandır. Sabahattin Ali, bu romanıyla, içimizdeki şeytanın aslında bizden diğeri olmadığı gerçeğini vurur yüzümüze yüzümüze…
İçimizdeki Şeytan, insanın içinde barındırdığı çelişkileri de son derece başarılı ruhsal çözümlemelerle aktarıyor okura.
Özellikle karakterlerin iç konuşmalarıyla, ferdî telaş ve kaygılar bağlamından belirsizlik telaşlarına kadar uzanan geniş bir alanı yabancılaşma ekseninde irdelemeye çalışıyor.
TOPLUMSAL ROMAN ÖZELLİĞİ
Roman, Ömer’le Macide’nin aşk ilgisine odaklanmış görünüyorsa da art planda hem sosyolojik hem de siyasal bir atmosferin varlığını seriyor göz önüne.
1930’lardan başlayıp 1940’lara gerçek artarak şekillenen aydın ve entelektüel kısmın ideolojik arayışları da romanın ana izleği pozisyonunda. Bu manada İçimizdeki Şeytan, toplumsal bir roman özelliği taşımaktadır.
DÖNEMİN BAYANLARINA BİR BAKIŞ
Yazar, Macide karakteri üzerinden devrin bayana bakışını da irdeliyor aslında. Cinsiyetçi bir telaffuzun hâkim olduğu ancak yeni mana arayışlarının da günlük yaşama girmeye hazırlandığını hissettirir.
Bu yüzden Macide, roman boyunca geniş bir anlatımı kapsıyor. Zira yetişme üslubundan, eğitimine, Anadolu’dan İstanbul’a gelişine ve orada yeni bir hayata evirilmesine kadar bayanın toplum içerisindeki değişim-dönüşüm isteğinin kahramanı Macide.